Kur’an’daki Yemin (Kasem) İfadelerinin Sistematik Tahlili
Kur’an’daki Yemin (Kasem) İfadelerinin Sistematik Tahlili: Mûksemun Bih ve Cevâbü’l-Kasem Arasındaki Derûnî Münasebet
Özet
Bu makale, Kur’an-ı Kerim’in belâgat üslupları içinde mühim bir yer tutan yemin (kasem) ifadelerini sistematik bir surette tahlil etmeyi amaçlamaktadır. Çalışma, üzerine yemin edilen varlıklar (el-mûksemun bih) ile yeminin cevabı olarak sunulan hakikat (cevâbü’l-kasem) arasındaki lafzî ve manevî münasebeti ortaya çıkarmayı hedeflemektedir. Kur’an’da güneş, ay, zaman, kalem, incir ve zeytin gibi mahlukat üzerine yemin edilmesinin keyfî bir tercih olmadığı, bilakis bu varlıkların, yeminle teyit edilen konunun anlaşılması için birer tefekkür anahtarı vazifesi gördüğü misaller üzerinden ispat edilecektir. Bu tahlil, Kur’an’daki kasemlerin, insanın nazarını tabiattaki ilâhî sanat eserlerine çevirerek, kâinat kitabını okumaya ve oradan imanî hakikatlere ulaşmaya sevk eden mucizevî bir üslup olduğunu göstermeyi gaye edinmektedir.
Giriş
İlâhî kelâmın muhataplarının zihin ve kalplerinde en derin tesiri bırakmak için kullandığı eşsiz beyan üsluplarından biri de kasemdir. Arap dilinde ve edebiyatında önemli bir tekit (pekiştirme) vasıtası olan yemin, Kur’an-ı Kerim’de beşerî yeminden farklı olarak, bir hakikati isbat etmekten ziyade, o hakikatin ehemmiyetine ve şerefine dikkat çekmek, muhatabın zihnini teyakkuz haline getirmek ve onu tefekküre sevk etmek gibi ulvî gayelere hizmet eder.
Allah Teâlâ’nın Kendi Zât’ı üzerine yemin etmesinin yanı sıra, mahlukatından olan güneş, ay, gece, gündüz, incir, zeytin, kalem gibi varlıklar üzerine yemin etmesi, tefsir ve belâgat âlimlerinin üzerinde hassasiyetle durduğu bir konudur. Zira mahlukun Hâlık’tan başkası adına yemin etmesi yasaklanmışken, Hâlık’ın mahluku adına yemin etmesi, üzerine yemin edilen o varlığa müstesna bir kıymet atfeder ve onu ilâhî bir “âyet” (delil, işâret) mertebesine yükseltir.
Bu yemindeki asıl mucizevîlik, üzerine yemin edilen şey (mûksemun bih) ile yeminin neticesinde vurgulanan hakikat (cevâbü’l-kasem) arasında kurulan ince ve derin manevî bağlantıda gizlidir. Bu çalışma, mezkûr bağlantıyı muhtelif surelerden misallerle tahlil ederek, kasemlerin Kur’an’ın tefekkür odaklı üslubunun nasıl bir parçası olduğunu ortaya koyacaktır.
1. Kasemin Mahiyeti ve Unsurları
Belâgat ilminde kasem, genellikle üç temel unsurdan oluşur:
• Kasem Edatı: “Vav” (و), “Be” (ب), “Te” (ت) gibi harfler.
• El-Mûksemun Bih: Üzerine yemin edilen varlık veya kavram.
• Cevâbü’l-Kasem: Yeminin delâlet ettiği, doğruluğu veya ehemmiyeti tekit edilen asıl konu.
Kur’an’daki kasemlerin i’câzı, bilhassa ikinci ve üçüncü unsurlar arasındaki mana bütünlüğünde kendini gösterir. Üzerine yemin edilen varlık, yeminin cevabı olan hakikatin âdeta somut bir misali, görünen âlemdeki bir delili gibidir.
2. Mûksemun Bih ve Cevâbü’l-Kasem Münasebetine Dair Tahlilî Misaller
2.1. Şems Suresi: Kâinattaki Zıtlıklar ve İnsan Nefsindeki Zıt Kutuplar
Şems Suresi, kasem üslubunun en parlak misallerinden birini sunar. Sure, peş peşe gelen on bir yemin ile başlar ve bu yeminlerin cevabı olarak insan nefsindeki (canındaki) iki temel potansiyele dikkat çeker.
”Güneşe ve onun aydınlığına andolsun,”
“Onu izlediğinde Ay’a andolsun,”
“Onu ortaya çıkardığında gündüze andolsun,”
“Onu bürüdüğünde geceye andolsun,”
“Gökyüzüne ve onu bina edene andolsun,”
“Yere ve onu yayıp döşeyene andolsun,”
“Nefse ve onu düzgün bir biçimde şekillendirip,”
“Ona kötülük duygusunu ve takvasını (kötülükten sakınma yeteneğini) ilham edene andolsun ki,”
“Nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir.”
“Onu kötülüklere gömüp kirleten kimse de ziyana uğramıştır.” (Şems, 91/1-10)
• Mûksemun Bih (Üzerine Yemin Edilenler): Güneş ve onun aydınlığı, onu takip eden ay, gündüz ve gece gibi birbirini takip eden ve birbirinin zıddı olan kozmik hadiseler.
• Cevâbü’l-Kasem (Yeminin Cevabı): Nefsini arındıranın kurtulacağı, kirletenin ise hüsrana uğrayacağı hakikati.
Bağlantı: Surede üzerine yemin edilen varlıklar, bir zıtlık ve denge esasına göre yaratılmıştır. Güneşin parlaklığına karşılık gecenin karanlığı, gündüzün aydınlığına karşılık ayın loş ışığı… Bu kevnî (kozmolojik) zıtlıklar, yeminin cevabı olan konuya mükemmel bir hazırlık teşkil eder. Nasıl ki kâinatta aydınlık ve karanlık mücadelesi varsa, aynı şekilde insanın nefsinde de “fücur” (kötülük, isyan) ve “takva” (iyilik, sakınma) olarak isimlendirilen iki zıt potansiyel mevcuttur. Allah Teâlâ, âfâktaki (dış dünyadaki) bu açık delillere yemin ederek, enfüsteki (iç dünyadaki) bu en mühim hakikate, yani insanın hidayet ve dalâlet arasındaki imtihanına nazarımızı çevirir.
2.2. Tîn Suresi: Mukaddes Mekânlar ve İnsanın Yaratılışındaki Kudsiyet
Bu surede yeminler, belirli meyveler ve mukaddes mekânlar üzerine edilir.
”Tîn’e ve zeytûn’a andolsun,”
“Sîna dağına andolsun,”
“Ve bu güvenli şehre (Mekke’ye) andolsun ki,”
“Biz, gerçekten insanı en güzel bir biçimde yarattık.” (Tîn, 95/1-4)
• Mûksemun Bih: İncir, zeytin, Sina Dağı ve Mekke şehri.
• Cevâbü’l-Kasem: İnsanın “ahsen-i takvîm” yani en güzel kıvamda ve biçimde yaratıldığı.
Bağlantı: Tefsirlerde incir ve zeytinin, Hz. Âdem ve Hz. Nuh gibi peygamberlerin vatanı olan bereketli topraklara; Sina Dağı’nın Hz. Musa’ya vahyin geldiği mekâna; “güvenli şehir” olan Mekke’nin ise Hz. İbrahim ve son Peygamber Hz. Muhammed’e (s.a.v.) işaret ettiği belirtilmiştir. Dolayısıyla üzerine yemin edilen bu şeyler, vahyin indiği, büyük peygamberlerin zuhur ettiği ve manevî bereketin merkezleri olan yerlerdir. Bu mukaddes ve bereketli mekânlara yemin edilerek varılan netice şudur: Nasıl ki bu mekânlar maddî ve manevî olarak en seçkin yerler ise, ey insan, sen de mahlukat içinde en mükerrem, en seçkin ve “en güzel biçimde” yaratılmış varlıksın. Yemin edilenlerle yeminin cevabı arasında bir “şeref ve kıymet” ortak paydası bulunmaktadır.
2.3. Kalem Suresi: Kalem ve Yazının Şahitliğinde Peygamberin Ahlâkı
Bu surenin başlangıcı, hakikatin kaydı ve muhafazası üzerine bir yeminle başlar.
”Nûn. Kaleme ve satır satır yazdıklarına andolsun ki,”
“Sen -Rabbinin lütfu sayesinde- bir deli değilsin.” (Kalem, 68/1-2)
• Mûksemun Bih: Kalem ve onunla yazılanlar.
• Cevâbü’l-Kasem: Hz. Peygamber’in (s.a.v.) mecnun olmadığı, aksine yüce bir ahlâk üzere olduğu hakikati.
Bağlantı: Kalem ve onun yazdıkları, bilginin, medeniyetin, hakikatin ve vahyin kayıt altına alınmasının ve nesilden nesile aktarılmasının en mühim vasıtasıdır. Kalem, ilim ve hikmeti sembolize eder. Allah Teâlâ, bu şerefli vasıtalara yemin ederek, müşriklerin Peygamber Efendimiz’e yönelik “deli” iftirasını reddetmektedir. Bu yeminin zımnî manası şudur: Ey insanlar, kalemin ve yazının şahitliğinde, yani vahyin, ilmin ve hikmetin şahitliğinde bilin ki, bu Elçi, onların iddia ettiği gibi aklını yitirmiş biri değil, tam aksine hakikatin ve yüce ahlâkın ta kendisini getiren kişidir. Kalemin temsil ettiği akıl, hikmet ve hakikat, O’nun isnatlardan münezzeh olduğunun en büyük şahididir.
3. Kasemin Tefekkür ve Nazarı Yönlendirmesi
Yukarıdaki misallerden de anlaşılacağı üzere, Kur’an’daki kasemler sadece birer tekit edatı değildir. Her bir kasem, muhatabı bir tefekkür yolculuğuna çıkarır:
• Nazarı Çevirme: Yemin edilen varlık (güneş, ay, kalem vb.), muhatabın zihninde anında bir görüntü ve mana oluşturur. İnsan, günlük hayatta alıştığı bu varlıklara yeniden ve daha dikkatli bir nazarla bakmaya davet edilir.
• Delilden Medlûle Geçiş: Üzerine yemin edilen varlığın özellikleri üzerinde düşünen insan, bu özellikler ile yeminin cevabında gizli olan mana arasındaki bağlantıyı kurmaya başlar. Böylece tabiattaki bir hadise (delil), imanî bir hakikatin (medlûl) anlaşılması için bir köprü olur.
• İmanî Hakikati Pekiştirme: Kâinattaki somut delillerle desteklenen imanî hakikat, sadece mücerret bir bilgi olmaktan çıkar, âdeta gözle görülür, elle tutulur bir kesinliğe bürünür.
Sonuç
Kur’an-ı Kerim’deki yemin ifadeleri, Allah’ın kelâmındaki i’câzın ve belâgatın en derinlikli tezahürlerinden biridir. Bu yeminler, tesadüfî veya sadece süslü birer ifade olmaktan çok uzaktır. Her bir kasem, üzerine yemin edilen varlık ile yeminin hedeflediği hakikat arasında zekice ve hikmetle örülmüş bir mana ağı kurar.
Bu üslup, kâinatı bir “kitap”, içindeki her bir varlığı ise iman hakikatlerini anlatan birer “kelime” olarak okumayı öğretir. Güneşin ve ayın hareketinden insan nefsindeki ahlâkî imtihana, bereketli topraklardan insanın yaratılışındaki mükemmelliğe, kalemin satırlara döktüğü hikmetten Peygamber’in yüce ahlâkına uzanan bu yolculuk, Kur’an’ın insanı hem aklıyla hem de kalbiyle nasıl kuşattığının en parlak isbatıdır. Dolayısıyla Kur’an’daki kasemler, birer tefekkür davetiyesi ve kâinattaki ilâhî sanata açılan birer penceredir.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com
22/10/2025